27 Şubat 2014

Bize Mandal, Ona Tuval: Victor Nunes

Bir başka muhteşem hayal gücü: Victor Nunes. Bu da Facebook sayfası.
Mandal bize mandal, ona tuval.
Bize yeşil mercimek en fazla kara şimşek, ona en janjanlı boya.



26 Şubat 2014

Bize De Mi Harakiri?

Akılla namusun benzersiz birleşimi ufak tefek Japonlardan bir halk mucizesi: Harakiri ya da Seppuku. Japon karnıyarığına tekabül ediyor.
Faydaları say say bitmez; namus temizler, kişiyi paradan da aval evlattan da kurtarır, ülkeyi feraha çıkarır, politikada gençlerin önünü açar... TDK'da tanımı bile var.
Fazla şova gerek yok, el ense çekerek istifaya da razıyım.

23 Şubat 2014

Boru Sanatı

Sanata saygı kuşağından.
Uzaktan atıp tutmak kolay tabii ama hepsi de evde yapılabilir gibi geldi. Fazla mı salladım ki acaba?
Abajur
Tasarım: Nellie Bellie

Kitaplık
Tasarım: Stella Bleu

18 Şubat 2014

Tekerleği Yeniden İcat Etmek

Son zamanların pek yerinde, geleceğe dair sımsıcak ümitler veren icadı Kopenhag tekerleği ("Copenhagen Wheel").
ABD'nin meşhur MIT üniversitesiyle Kopenhag şehrinin işbirliği sonucunda çıkmış ortaya. Bildiğimiz bisikleti enerji üreten, depolayan, yeri geldiğinde kullanan bir hibrit araca dönüştürüyor.
Arka tekerleği Kopenhag'la değiştiriyorsun, bisiklete yerleştirdiğin akıllı telefonuna uygulamayı indiriyorsun, iş bitiyor. Alet senin normal temponu algılıyor, frene bastığında veya boşta gittiğinde enerjiyi topluyor, mesela yokuşa gelip de tıkandığında hop onunla seni ittiriveriyor. Düğme müğme yok, kendisi yapıyor her şeyi. Üstüne bir de sportif faaliyetlerinin ölçümünü yapıyor, wireless bağlantısıyla çevrenle ilgili bilgi veriyor, eş dostla paylaşım sağlıyor, yapıyor da yapıyor. Senden, benden akıllı alet. Ederi 799 $. Bir de ütü yapsa tadından yenmez.
Tabii bisiklet bizim için neşeli çocukluğumuzun yazlıklarındaki sokak eğlencesi olmaktan öteye gitmediği için icadın önemini kavramakta güçlük çekebiliriz. Ancak bir de şehiriçi ulaşımını sırf bisikletle yapan milletlere sormak lazım. 5,09 TL. Ha bu da ansızın aklıma düşen 95 oktan benzinin litre fiyatı.
Mucit ekibin gözlerinden öperim.

10 Şubat 2014

Demokrasi Bize Neden İki Beden Büyük?

Mazur görün ama alışmamış kıçta don durmazmış. Demokrasi de bir türlü olmuyor üstümüze, eğreti duruyor, bir tarafı kapatınca öbür taraf açıkta kalıyor. Uzun süre de yıldızımız barışacak gibi görünmüyor.

Bizim vatandaşa sorsan dört senede bir sandık başına gidip oy vermek kafi, bazen onu bile çok görüyor. Bilmez ki oy vermek işin sadece başıdır. Bilmez ki temel hakları vardır. Bilmez ki o oya da, haklara da sahip çıkmak gerekir. Bilmez ki İngiliz, kralının yetkilerini kısıtlayan Magna Carta'yı 13. yüzyılda yazmıştır. Bilmez ki elin Romalısı 2000 sene evvel güçler ayrımını bulmuştur. Bilmez ki Montesquieu 1748'de bunu zihinlere öyle bir yerleştirmiştir ki yarım asır sonra bu ve benzer fikirlerden yola çıkarak Fransa'da halk ihtilal yapmıştır. Bilmez ki yargı-yasama-yürütmeyi birbirinden ayıran kuvvetler ayrılığı laf kalabalığı değildir. Tarihte örneği çoktur, ruh hastasının teki iktidara gelirse aklına eseni yapamasın, kontrol mekanizmaları olsun diyedir. Bilmez ki adalet sadece bir kadın ismi değil, insan gibi yaşamanın güvencesidir. Bilmez ki demokrasi de bir kültürdür. Bilmez de bilmez işte. Bilmediğini bile bilmez.
Bilmez çünkü bu haklar için mücadele etmemiş, kafa yormamış, canını vermemiştir.
Bilmez çünkü karnını doyurmak, fazla da sesini çıkarmamak gibi hep başka öncelikleri olmuştur. Zamanının ve toplumunun çok ilerisinde bir lider ona hediye etmiştir bunları. Kıymetini bilmeyi bırak hala sindirmek için debelenir. Oyu veren bunları bilmeyince oyu alan da seçilmenin bildiğini okumak demek olmadığını bilmez, derhal gözü döner, hakkı hukuku askıya alır.
Osmanlı ahalisine 'tebaa' denir. Tâbi olmaktan gelir, kişi padişaha aittir, saray mutfağındaki kevgirden farksızdır. Kalk sen tebaa olmak genetik kodlarına yüzyıllar boyunca işlenmiş adama "kardeş sen milletsin, hakların var, özgürsün" de. Kalk sen nüfus sayımında köydeki davar kadar ehemmiyeti olmayan kadına 80 sene önce oy hakkı ver. Ne zorun var? Tersine, aptallaştırılan, cahil bırakılan bir toplumu yönetmek kolaydır, vur kafasına al lokmasını.

9 Şubat 2014

Sandviç Sanatı: David Laferriere

Bir deli baba daha. David Laferriere. Grafik tasarımcı. Çocuklarının beslenme çantasını renklendiriyor. Yıllardır da bunu Flickr sayfasında paylaşıyor. Neticede sandviçler dile geliyor.


5 Şubat 2014

Haberler Vol.8

26 Ocak 2014. İlaç firması Bayer'in CEO'su ürettikleri kanser ilacının fakirler için değil, zengin Batılılar için geliştirildiğini belirtti.

27 Ocak 2014. Papa Francis'in haftalık konuşmasında Ukrayna'da barış dileyerek havaya saldığı iki barış güvercini karga ve martılara yem oldu.

1 Şubat 2014. İtalya gezisinden dönen Cumhurbaşkanı Gül Roma'yla ilgili tweet attı: "Şehrin yüzlerce yıllık ihtişamlı binaları, meydanları, sokakları öyle korunmuş ki ne bir gökdelen, ne de bir AVM var".

4 Şubat 2014

Ali

Bir anne "Ali'şimi dövdüler, tekmelediler. Çok acı çekti yavrum. Keşke kurşunlasalardı oğlumu." diyorsa, o acının tarifi yoktur. Karşısında susulur. Utançla.

2 Şubat 2014

Yerli Malı Yurdun Malından Tercih İlüzyonuna

"Yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı". Daha mini minicikken, saf temiz duygularla, kimimiz Ayaş domatesi, kimimiz Amasya elması olmuştuk yerli malı haftasında.
Engin iktisat bilgime dayanarak söylüyorum, yerli malı falan yalan, yok öyle bir dünya. Artık yok. Hele hele bizim gibi az gelişmiş (uluslararası jargonda kabul gören yumuşatılmış ifadesiyle 'gelişmekte olan') ve her şeye bağımlı ülkeler için. Küreselleşmesiyle olsun, gümrük birlikleriyle olsun, Uluslararası Ticaret Örgütüyle olsun, dünya birkaç çok uluslu firmanın tekeline girmiş de ruhumuz duymamış. Hızlı tüketim sektörü bunun en çarpıcı örneği. Sen yerel üretici olarak, istediğin kadar iyi niyete, parlak fikre, üç kuruşluk sermaye ve çoğu zaman lafta kalan devlet teşvikine sahip ol, o devlerin pazarlama ve dağıtım gücüyle mücadele şansın sıfıra yakın. Zaten bu devler ligi oyuncuları, potansiyeli olan her yerel firmayı parası neyse bastırıp satın alıyor. Dünyada neredeyse her şeye sahip 10 şirketin grafiğini çıkarmışlar, 45 dakikadır inceliyorum hala "yuh bu da mı bunların" şaşkınlığını üzerimden atamadım. Erikli'yi, Hacı Şakir'i bile ele geçirmişler. Pazar büyüyor görünüp, aynı oyuncular arasında pay ediliyor, buna da afilli bir isim bulmuşlar: 'konsolidasyon'.


Konsolidasyon sadece tüketim ürünlerinde değil, medya, elektronik, bilişim, her alanda. 1983'de Amerikan medyasının %90'ı 50 firma tarafından yönetilirken, 2011'de 6 firma kalmış. Türkiye'de de durum farklı değil, biraz kurcaladığınızda medyanın taş çatlasa üç dört büyük ailenin kontrolünde olduğunu fark ediyorsunuz.