26 Ocak 2015

Bebek Kaçırma Operasyonu - Operation Babylift

Vietnam Savaşı enteresan bir dönem. Her savaş gibi pisliği türlü türlü. Taraflar malum: ABD ve Batı destekli Güney Vietnam, Sovyetler ve Çin güdümlü komünist Kuzey'e karşı. Savaş süne süne yıllarca sürüyor, bataklık gibi giren çıkamıyor. O kadar ki Fransa işin içinden çıkamayınca ihaleyi ABD'ye yıkıp ortadan yok olur. Amerika da dünyanın ağası heybetiyle girdiği savaştan burnu sürte sürte, arkasını her zamanki gibi darmaduman bırakıp, çıkar.

Ama konu o değil, bu: "Operation Babylift".
Sene 1975, savaşın 20. ve son yılı, güneyin başkenti Saigon yoğun bombardıman altında. Vietnam'da yer gök yetim öksüz çocuk dolu, yetimhaneler tıklım tıklım. Kimi aileler de çocuklarını açlıktan ya da çatışmalardan ölmesinler diye yabancı yetkililere teslim etmiş. Çocukları bombardımandan kurtarmak için Başkan Ford'un -günahlarını affettirmek için olsa gerek- verdiği talimatla uçakla posta posta ABD'ye, Avustralya'ya, Fransa'ya, Kanada'ya yolluyorlar. Hatta bu uçuşlardan birinde uçak düşüyor da 78'i çocuk 138 kişi ölüyor. Operasyon 3 Nisandan 26 Nisana kadar sürüyor, 3.300'ü aşkın çocuk taşınıyor, gönderildikleri yerlerde ailelerce evlat ediniliyor.

Çok acaip fotoğraflar kalıyor geride. Film karesi gibi ama değil. Kötü.

24 Ocak 2015

Suudi Kralı Candır Can


Geçmişte bugün Uğur Mumcu öldürüldü. 1993'tü. 22 sene oldu. Failleri tabii ki meçhul, bulamadık, ya da bulduk da sırtını sıvazladık. Göz yumduk. Unuttuk.

Yine bugün Gaffar Okkan öldürüldü. 2002'ydi. 13 sene oldu. Failleri tabii ki meçhul, bulamadık, ya da bulduk da sırtını sıvazladık. Göz yumduk. Unuttuk.

Başka günler de başkaları öldürüldü. Bizde hep öldü düşünen, konuşan, korkmayan.

Dün Suudi Arabistan kralı öldü. Bugün milli yasımız var. Sorsan adını bilmeyiz ama kesin mühim adamdır. İnanmayan beri gelsin, Ebrac El Beyt'i internette az kurcalasın, anlasın sıcacık ilişkilerimizi, Suudilerin bize olan sevgisini, sonracığıma inanç ticaretini, kutsala "saygı"yı. Veyahut açsın kralın Türkiye ziyaretindeki protokol krizlerini, cumhurbaşkanını ayağına getirmelerini çünkü malum buralar hep portakal tarlası, biz de muz cumhuriyetiyiz zaten. Bir de insan haklarına saygıları var ki, tadından yenmez. Güzel şeyler hep bunlar, bilmekte fayda var.

12 Ocak 2015

Fransa'nın Yol Ayrımı ve Biz Müslümanlar

I
Vurdular Fransız'ı. Tam da kalbinden. Hz. Muhammed karikatürlerini yayınladı diye Charlie Hebdo'dan. "Baskını İsrail yaptırtmışmış, Müslümanları kötülemek için Fransa planlatmışmış" gibi laflar komik. İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık bir röportajında güzel özetlemiş vaziyeti: "Bugün Türkiye'deki ortalama bir cemaatte mevcut din anlayışıyla eğitilen bir genç üç gömlek sonra IŞİD'cidir". Bunu dünyaya genellemek mümkün. Fazla komplo teorisi üretmeye gerek yok, uçlara çekilmeye müsait, din uğruna öldürmenin sevap olduğuna inandırılabilecek çok gariban var ortalıkta. Bizde dinsiz diye öldürülmedi mi Uğur Mumcu'lar, Bahriye Üçok'lar? Sivas katliamında "Allahsız kafirler" diye galeyana gelen, insanları canlı canlı yakan binler değil miydi? Burnumuzun dibinde binlerce IŞİD'ci, az ötede başka binlerce El-Kaideci yok mu?

Konuya döneyim, çok sevilesi insanlar değildir bu Fransızlar, ukaladırlar, dünyaları ben yarattım havasında gezerler. Ama yiğidi öldür hakkını yeme, bazı yönleri vardır ki takdir etmeden olmaz. Demokrasi olsun, ifade özgürlüğü olsun, bunlara sonuna kadar sahip çıkarlar. Charlie Hebdo baskını ve takip eden operasyonlarda saldırganlar hariç 17 kişinin ölümünden sonra dün Paris'te 1,5 milyon insanın "Je Suis Charlie" ("Ben Charlie'yim") diye sokaklara dökülmesinin bir nedeni bu. Çünkü o adam için aklındakini söyleyebilmek, eleştirmek bir yaşam tarzıdır, iliklerine işlemiştir, vazgeçmez.


Başka bir neden de korkmaları. Fransa'ya gittiyseniz ya da dünkü yürüyüşe göz attıysanız, tanıdık yüzler görmüşsünüzdür muhakkak. Politikacıları demiyorum, bizim insanımıza benzer yüzleri diyorum. Meydanın göbeğindeki heykelde Fransız bayrakları arasında iki Türk bayrağı vardı. Yanında Cezayir bayrağı. Onun yanında her milletten bayraklar. Fransızlarla omuz omuza bir sürü siyahi, Arap, Türk Müslüman vardı orada. Fransa'da büyük çoğunluğu göçmen 5 milyon Müslüman yaşıyor. O kadar iç içe geçmiş vaziyetteler ki bazı şehirlere gittiğinizde Fransız görmekte zorlanıyorsunuz, sokaklarda Arapça konserler dinliyorsunuz. Zamanında uyguladıkları ucuz iş gücü ve sömürge politikaları sebebiyle geçmişte yedikleri hurmalar bugün tırmalıyor. Fransa artık istese de bu insanları ayıklayamaz içinden. Bunun farkındalar. 11 Eylül sonrası dünyayı saran İslam karşıtı paranoya beraber yaşamayı kolaylaştırmıyor. Kendi küçük dünyasında yaşayan sarışın mavi gözlü Fransız, bir kesim basının da gazlamasıyla, sokakta kara kuru hele de sakallı bir adam gördüğünde hemen terörist yaftasını yapıştırıyor. Göçmenlerin suç oranının yüksek olması ve sıkça yaşadıkları asimilasyon problemleri de işleri hiç kolaylaştırmıyor. Sıradan Fransız korkuyor. Tam da katliamdan önce Michel Houellebecq "Soumission" (Teslimiyet)'i çıkardı. Kitap 2022'de bir Arap Müslümanın Cumhurbaşkanı seçilmesini ve sonrasında Fransa'yı bekleyenleri endişeli bir dille anlatıyor. İşte bunlar hep korku. Sağcı Front National lideri Marine Le Pen -ki kendisi yer yer aşırı milliyetçiliğe kaçar, mümkün olsa göçmenleri derhal sınır dışı eder- 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde %18 oy aldı. Tabii biz %50'li oranlara, muhalefetsizliğe alıştığımız için fazla algılayamıyoruz ama "normal" demokrasilerde uç bir aday için çok yüksek bir oran bu. Ülkede tansiyon o kadar yüksek ki, yangına körükle gider endişesiyle Le Pen birlik yürüyüşüne davet edilmedi.

İşin ironik tarafı bu korkuya karşılık Müslümanlar da korku içinde. Üç-beş beyni yıkanmış yobaz yüzünden huzurları kaçacak korkusundalar. Baskını izleyen dakikalarda yardıma ilk koşanlardan birisi Drancy Camiinin imamıydı, adam çaresizlikle şunu bağırıyordu "Bunlar barbar, bunlar katil, Müslümanlık bu değil".

Fransa ve aslında tüm Batı dünyası ciddi bir yol ayrımında, önlerinde iki senaryo var:

6 Ocak 2015

Az Zamanda Büyük İşler Başaracağız Seninle '15

2015, senden beklentim büyük. Ümitlerimin hepini topunu sana bağladım. Geçen seneyi hiç yaşanmamış kabul ediyorum, o yüzden iki senelik çalış piliiz.
Beyaz sayfa açalım hesabı karla başladın, o iyi.

Öyle bir yıl ol ki...
Mesela benzindeki vergiler kalksın, benzinliklere şarkılarla girelim, halaylarla çıkalım. Gerekirse galon galon eve alalım, bir kenarda dursun, zevk için misafire ikram edelim...
Islak burunlu köpek de istiyorum. Adını "Teletabi" koyabilirim. İki tane olursa "Cin-Tonik" düşünüyorum. Üç olursa isim misim koymam. Bahçelere salayım, bokunu temizleyeyim. Ama koşullar elverişli değil daha, hayvancağız apartmanda telef olmasın, hakkım saklı dursun...
Ha bak seyahatin bol olsun, zira yol çok, vakitse dar...
Doğru düzgün, az sermayeli bol hayalli bir iş kurdur, Allah utandırmasın, ufak ufak başlat, oradan al yürüt...
Şu kafayı da bir temizle, öyle aklını yitirmiş deli danalar gibi dolaştırma beni. Yerim, yurdum, evim, erim belli olsun tez zamanda. Çok lütfen...
Sonra dünya artık ütüsüz yaşamı benimsesin. Hazırız buna. Gerçekten. Bunu başarırsak slip mayoyla badem bıyığa da sıra gelebilir. İnanmak başarmanın yarısıdır...
Bir yelkenli turu nasip eyle ya 2015. Miçosu ben olayım. Rüzgar efil efil essin. Instagram'da her anını hashtag hashtag ifşa edeyim, önümden "like" etsinler, arkamdan görgüsüz desinler...
Kitaplara boğ beni. Güzel olsunlar. Gizli gizli sayfalarını da koklarım hem...