1 Şubat 2015

Terapi Niyetine 10 Instagram Hesabı - 10 Therapeutic Instagram Accounts

Hoff iki gecedir rüyamda terör saldırısına kurban gidiyorum. Tıtıtıtı, sakallı adamlar ellerinde kalaşnikof delik deşik ediyor beni, benimle beraber koca mahalleyi. Geçen gün de hamster olmuştum. Artık neler dönüyorsa o küçük kafamda. Ufak ufak sıyırırken kendimi Instagram'a vereyim de gözüm göynüm açılsın, unutayım dünyanın gamını kederini dedim. Hani böyle mutlandıran, anam anam dedirten hesaplar vardır ya onlara sardım. Paylaşıyorum. Arz ederim.

These are Instagram accounts that make you smile no matter what mood you are in. Kind of a quick mind therapy. Couldn't keep them to myself. Enjoy.


@alexmdc
     grafik tasarımcı. mesela obez süper kahramanlar çiziyor. son bıraktığımda yarattığı vefasız karakterle dövüşüyor, ağzını burnunu kırdırtıyordu.
     designer. draws super heroes, obese ones as well. last time I saw him, he was in a fight with his evil character.





@biddythehedgehog
     gezgin kirpi. sevilir ki bu.
     traveller hedgehog.



26 Ocak 2015

Bebek Kaçırma Operasyonu - Operation Babylift

Vietnam Savaşı enteresan bir dönem. Her savaş gibi pisliği türlü türlü. Taraflar malum: ABD ve Batı destekli Güney Vietnam, Sovyetler ve Çin güdümlü komünist Kuzey'e karşı. Savaş süne süne yıllarca sürüyor, bataklık gibi giren çıkamıyor. O kadar ki Fransa işin içinden çıkamayınca ihaleyi ABD'ye yıkıp ortadan yok olur. Amerika da dünyanın ağası heybetiyle girdiği savaştan burnu sürte sürte, arkasını her zamanki gibi darmaduman bırakıp, çıkar.

Ama konu o değil, bu: "Operation Babylift".
Sene 1975, savaşın 20. ve son yılı, güneyin başkenti Saigon yoğun bombardıman altında. Vietnam'da yer gök yetim öksüz çocuk dolu, yetimhaneler tıklım tıklım. Kimi aileler de çocuklarını açlıktan ya da çatışmalardan ölmesinler diye yabancı yetkililere teslim etmiş. Çocukları bombardımandan kurtarmak için Başkan Ford'un -günahlarını affettirmek için olsa gerek- verdiği talimatla uçakla posta posta ABD'ye, Avustralya'ya, Fransa'ya, Kanada'ya yolluyorlar. Hatta bu uçuşlardan birinde uçak düşüyor da 78'i çocuk 138 kişi ölüyor. Operasyon 3 Nisandan 26 Nisana kadar sürüyor, 3.300'ü aşkın çocuk taşınıyor, gönderildikleri yerlerde ailelerce evlat ediniliyor.

Çok acaip fotoğraflar kalıyor geride. Film karesi gibi ama değil. Kötü.

24 Ocak 2015

Suudi Kralı Candır Can


Geçmişte bugün Uğur Mumcu öldürüldü. 1993'tü. 22 sene oldu. Failleri tabii ki meçhul, bulamadık, ya da bulduk da sırtını sıvazladık. Göz yumduk. Unuttuk.

Yine bugün Gaffar Okkan öldürüldü. 2002'ydi. 13 sene oldu. Failleri tabii ki meçhul, bulamadık, ya da bulduk da sırtını sıvazladık. Göz yumduk. Unuttuk.

Başka günler de başkaları öldürüldü. Bizde hep öldü düşünen, konuşan, korkmayan.

Dün Suudi Arabistan kralı öldü. Bugün milli yasımız var. Sorsan adını bilmeyiz ama kesin mühim adamdır. İnanmayan beri gelsin, Ebrac El Beyt'i internette az kurcalasın, anlasın sıcacık ilişkilerimizi, Suudilerin bize olan sevgisini, sonracığıma inanç ticaretini, kutsala "saygı"yı. Veyahut açsın kralın Türkiye ziyaretindeki protokol krizlerini, cumhurbaşkanını ayağına getirmelerini çünkü malum buralar hep portakal tarlası, biz de muz cumhuriyetiyiz zaten. Bir de insan haklarına saygıları var ki, tadından yenmez. Güzel şeyler hep bunlar, bilmekte fayda var.

12 Ocak 2015

Fransa'nın Yol Ayrımı ve Biz Müslümanlar

I
Vurdular Fransız'ı. Tam da kalbinden. Hz. Muhammed karikatürlerini yayınladı diye Charlie Hebdo'dan. "Baskını İsrail yaptırtmışmış, Müslümanları kötülemek için Fransa planlatmışmış" gibi laflar komik. İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık bir röportajında güzel özetlemiş vaziyeti: "Bugün Türkiye'deki ortalama bir cemaatte mevcut din anlayışıyla eğitilen bir genç üç gömlek sonra IŞİD'cidir". Bunu dünyaya genellemek mümkün. Fazla komplo teorisi üretmeye gerek yok, uçlara çekilmeye müsait, din uğruna öldürmenin sevap olduğuna inandırılabilecek çok gariban var ortalıkta. Bizde dinsiz diye öldürülmedi mi Uğur Mumcu'lar, Bahriye Üçok'lar? Sivas katliamında "Allahsız kafirler" diye galeyana gelen, insanları canlı canlı yakan binler değil miydi? Burnumuzun dibinde binlerce IŞİD'ci, az ötede başka binlerce El-Kaideci yok mu?

Konuya döneyim, çok sevilesi insanlar değildir bu Fransızlar, ukaladırlar, dünyaları ben yarattım havasında gezerler. Ama yiğidi öldür hakkını yeme, bazı yönleri vardır ki takdir etmeden olmaz. Demokrasi olsun, ifade özgürlüğü olsun, bunlara sonuna kadar sahip çıkarlar. Charlie Hebdo baskını ve takip eden operasyonlarda saldırganlar hariç 17 kişinin ölümünden sonra dün Paris'te 1,5 milyon insanın "Je Suis Charlie" ("Ben Charlie'yim") diye sokaklara dökülmesinin bir nedeni bu. Çünkü o adam için aklındakini söyleyebilmek, eleştirmek bir yaşam tarzıdır, iliklerine işlemiştir, vazgeçmez.


Başka bir neden de korkmaları. Fransa'ya gittiyseniz ya da dünkü yürüyüşe göz attıysanız, tanıdık yüzler görmüşsünüzdür muhakkak. Politikacıları demiyorum, bizim insanımıza benzer yüzleri diyorum. Meydanın göbeğindeki heykelde Fransız bayrakları arasında iki Türk bayrağı vardı. Yanında Cezayir bayrağı. Onun yanında her milletten bayraklar. Fransızlarla omuz omuza bir sürü siyahi, Arap, Türk Müslüman vardı orada. Fransa'da büyük çoğunluğu göçmen 5 milyon Müslüman yaşıyor. O kadar iç içe geçmiş vaziyetteler ki bazı şehirlere gittiğinizde Fransız görmekte zorlanıyorsunuz, sokaklarda Arapça konserler dinliyorsunuz. Zamanında uyguladıkları ucuz iş gücü ve sömürge politikaları sebebiyle geçmişte yedikleri hurmalar bugün tırmalıyor. Fransa artık istese de bu insanları ayıklayamaz içinden. Bunun farkındalar. 11 Eylül sonrası dünyayı saran İslam karşıtı paranoya beraber yaşamayı kolaylaştırmıyor. Kendi küçük dünyasında yaşayan sarışın mavi gözlü Fransız, bir kesim basının da gazlamasıyla, sokakta kara kuru hele de sakallı bir adam gördüğünde hemen terörist yaftasını yapıştırıyor. Göçmenlerin suç oranının yüksek olması ve sıkça yaşadıkları asimilasyon problemleri de işleri hiç kolaylaştırmıyor. Sıradan Fransız korkuyor. Tam da katliamdan önce Michel Houellebecq "Soumission" (Teslimiyet)'i çıkardı. Kitap 2022'de bir Arap Müslümanın Cumhurbaşkanı seçilmesini ve sonrasında Fransa'yı bekleyenleri endişeli bir dille anlatıyor. İşte bunlar hep korku. Sağcı Front National lideri Marine Le Pen -ki kendisi yer yer aşırı milliyetçiliğe kaçar, mümkün olsa göçmenleri derhal sınır dışı eder- 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde %18 oy aldı. Tabii biz %50'li oranlara, muhalefetsizliğe alıştığımız için fazla algılayamıyoruz ama "normal" demokrasilerde uç bir aday için çok yüksek bir oran bu. Ülkede tansiyon o kadar yüksek ki, yangına körükle gider endişesiyle Le Pen birlik yürüyüşüne davet edilmedi.

İşin ironik tarafı bu korkuya karşılık Müslümanlar da korku içinde. Üç-beş beyni yıkanmış yobaz yüzünden huzurları kaçacak korkusundalar. Baskını izleyen dakikalarda yardıma ilk koşanlardan birisi Drancy Camiinin imamıydı, adam çaresizlikle şunu bağırıyordu "Bunlar barbar, bunlar katil, Müslümanlık bu değil".

Fransa ve aslında tüm Batı dünyası ciddi bir yol ayrımında, önlerinde iki senaryo var:

6 Ocak 2015

Az Zamanda Büyük İşler Başaracağız Seninle '15

2015, senden beklentim büyük. Ümitlerimin hepini topunu sana bağladım. Geçen seneyi hiç yaşanmamış kabul ediyorum, o yüzden iki senelik çalış piliiz.
Beyaz sayfa açalım hesabı karla başladın, o iyi.

Öyle bir yıl ol ki...
Mesela benzindeki vergiler kalksın, benzinliklere şarkılarla girelim, halaylarla çıkalım. Gerekirse galon galon eve alalım, bir kenarda dursun, zevk için misafire ikram edelim...
Islak burunlu köpek de istiyorum. Adını "Teletabi" koyabilirim. İki tane olursa "Cin-Tonik" düşünüyorum. Üç olursa isim misim koymam. Bahçelere salayım, bokunu temizleyeyim. Ama koşullar elverişli değil daha, hayvancağız apartmanda telef olmasın, hakkım saklı dursun...
Ha bak seyahatin bol olsun, zira yol çok, vakitse dar...
Doğru düzgün, az sermayeli bol hayalli bir iş kurdur, Allah utandırmasın, ufak ufak başlat, oradan al yürüt...
Şu kafayı da bir temizle, öyle aklını yitirmiş deli danalar gibi dolaştırma beni. Yerim, yurdum, evim, erim belli olsun tez zamanda. Çok lütfen...
Sonra dünya artık ütüsüz yaşamı benimsesin. Hazırız buna. Gerçekten. Bunu başarırsak slip mayoyla badem bıyığa da sıra gelebilir. İnanmak başarmanın yarısıdır...
Bir yelkenli turu nasip eyle ya 2015. Miçosu ben olayım. Rüzgar efil efil essin. Instagram'da her anını hashtag hashtag ifşa edeyim, önümden "like" etsinler, arkamdan görgüsüz desinler...
Kitaplara boğ beni. Güzel olsunlar. Gizli gizli sayfalarını da koklarım hem...

28 Aralık 2014

Hikayesi Olan Fotoğraflar Vol.3

İkinci Dünya Savaşı insanlık tarihi ve utancında öyle bir dönem ki, yazısı çizisi hikayesi kitabı fotoğrafı bin yıl geçse bitmez.
Bütün karanlığı içinde yine de ümit yeşerten, insanoğluna bir gıdım da olsa inancı yerine getiren birkaç resim buldum. Kendime saklayamadım.

Savaş süregelirken yeni ayakkabılarına kavuşan çocuğun tarifsiz mutluluğu
1940, Avusturya
Londra'da Holland-House Kütüphanesi Alman hava saldırılarında yıkılmış, ama bazıları için kitabın yeri ve zamanı yok
1 Ekim 1940, İngiltere

22 Aralık 2014

Üstüne Para Vermek

Reza Zarrab'ın adamında yakalanan rüşvet paraları faiziyle iade ediliyormuş.
Yolsuzluğu üstüne para verip kapatan tek millet olarak tarihe geçmiş olabiliriz. Çok tatlıyız çok.

7 Aralık 2014

Talat Halman'ın Ardından İki Kelam Etmek

Üç gün önce öyle birisi gitti ki aramızdan... Birkaç gazetede ufacık bir haber oldu, bitti. O da eski bakanlığının hatırına. Kızdım. Kıymetli insanları yaşarken harcamamıza, öldükten sonra bile hakkını teslim edememize kızdım... Üç kuruş etmeyecek ne idüğü belirsiz zavallıların manşetleri süslemesine, ülke idare etmesine, köşeyi hızlı yoldan dönmesine, televizyonlarda "uzman" olarak bize kakalanmasına... Sığırların dünyasında ot olmaya... Kızdım işte.

Wikipedia'da Talat Sait Halman'a bir bakın hele. Türkçe makale yarım sayfa, İngilizce başlık onun beş katı. Adam Amerika'nın en iyi üniversitelerinde, Princeton'da, Columbia'da, Pennsylvania'da, New York'da onlarca yıl hocalık yapmış, bölüm başkanı olmuş. Türk dilini, edebiyatını, kültürünü, Ortadoğu'yu, Yunus Emre'yi, Nasrettin Hocayı anlatmış. Mevlana'yı ABD'de meşhur etmiş. Shakespeare'i, Faulkner'ı, eskimo şiirlerini Türkçeye çevirmiş. Şiir yazmış bol bol. Onlarca kitap yayınlamış. Türkiye'nin ilk kültür bakanı olmuş. Tiyatroyu, sanatı desteklemiş, ama lafta değil, bunun amme ihtiyacı olduğuna gönülden inanarak yapmış bu işi. Memleketin ilk kültür elçisi olmuş. UNESCO Hizmet madalyası almış, İngiltere Kraliçesinden "Knight Grand Cross" alıp "sir" olmuş, dünya yazarlarının en meşhur oluşumu PEN'de yürütücü komite üyesi olmuş. Daha bu böyle gider.

Donanımlı zekasını kibar ve hınzır gülümsemesinin ardına gizler, karşısındakine tevazuyla yaklaşır, kimseyi kırmaz dökmezdi. Hayatımda gördüğüm en klas adamlardan biriydi.
En son Bilkent Üniversitesinde Edebiyat Fakültesi dekanıydı. Kapısındaki yazıyı gören herkes kendini bir toparlayıp öyle girerdi odaya: "Nezaketle çalınız, zarafetle giriniz."
Talat Hoca bize birkaç gömlek büyük geldi. Mekanı cennet olsun.

29 Kasım 2014

Kurbağayı Takip Et - Rainforest Alliance

"Kurbağayı takip et" diyen güzel hareket kendisi.
Birkaç kelimeyle özetlersek; toprak kullanım yöntemleri, iş teamülleri ve tüketici alışkanlıklarını değiştirerek biyo-çeşitliliğe sahip çıkmak ve sürdürülebilir geçim kaynakları yaratmak. Evet, evet biraz karmaşık oldu.
O zaman şöyle diyeyim: kıt kaynaklı dünyamıza sahip çıkarak üretmek-tüketmek. Ha tamam insanlar geçimlerini doğadan sağlasın, sağlasın ama üç-beş sene içinde doğayı, toprağı, hayvanları tüketip iki eli böğründe kalarak değil. Zira azıcık gözümüzü açarsak, dünyanın ufak ufak tükendiğini görmemek için saldım çayıra, mevlam kayıra gamsızlığında olmak gerek.

Basit bir sistem: Sen bir firmasın. Orman veya tarım ürünleri üretiyorsun. Ya da turizmle uğraşıyorsun ve sürdürülebilir yöntemler kullanıyorsun, karbon salımını azaltıyorsun. Başvuruyorsun Rainforest Alliance'a. Bunların 1987'den beri bir sürü sürdürülebilirlik kriteri var, seni denetliyorlar, standartları tutturuyorsan, veriyorlar sertifikanı, yapıştırıyorlar ürününe kurbağa etiketini.
Duyarlı müşteri de dünya kaynaklarını rasyonel kullanan, ortalığı toz duman etmeden üreten yeşil kurbağayı takip ediyor. Memleketimizde çok yaygın değil ama gelişmiş ülkelerde insanlar alışveriş yaparken bunları ciddi ciddi dikkate alıyor.
Birliğin websitesinde her ülkedeki kurbağalı ürünler listesi yayınlanıyor. Tam da burada.

10 Kasım 2014

10 Kasım Manşetleri

76 yıl sonra hiç tanışmadığımız biri için hala gözyaşı döküyorsak...
Yaptıklarını hiçe saymak için bazıları hala bunca didiniyorsa...
Didinip didinip o ismi yine de silemiyorlarsa...

Vardır O Adamda bir keramet.

(Kıyaslama sevenlere dipnot: 76 yıl sonra bugünkü "dünya liderleri"ne de böyle anılmak nasip olsa bari)

8 Kasım 2014

Bir Tutam Delft

Avrupa'da pek çok köy, kasaba, şehir etkiler insanı. Hatta bizim canım beton yığınlarıyla kıyaslayınca bazısı darmadağın eder adamı. Muhteşem binalar, cıvıl cıvıl meydanlar, keyifli kafeler, AVM manyağı olmamış insanlar ve daha bir sürü şey.
Ama bazı özel yerler vardır ki adımını atar atmaz içinde yaşama hayali kurdurtur, tüküre tüküre maşallah dedirtir. İşte Delft de benim gizli emeklilik planım. Havası da az daha güneşli olsa tadından yenmez.



Bisikletin yaşı olmaz
Hollanda'da çikolata kıvamında bir öğrenci şehri kendisi. 100.000 kişi ya var, ya yok. Güney Hollanda'da, Rotterdam'la Lahey arasında bulunuyor, otobüs ve trenle ulaşım sık ve kolay. Zaten hap kadar ülke, trenle iki şehirden de yaklaşık 15 dakikada varılıyor. Kasabanın içini de, dışını da kanallar sarmış. İki yakadaki kutu kutu, bitişik evler köprülerle bağlı. Bir Hollanda klasiği olarak yaygın ulaşım aracı bisiklet. 1842'de kurulmuş Delft Teknik Üniversitesi 19.000 öğrencisi, 2.500 akademisyeniyle kasabanın can damarı. Kasabanın bir de "Delft Mavisi" porselenleri meşhur. Porselen deyip geçmeyin, 1600'lerden itibaren bunların koleksiyonları zengin aileler arasında nispet konusuymuş. Bugün eski usulde üretim yapan tek bir porselen fabrikası kalmış, onun da ürünleri hediyelik eşya dükkanlarında gani.

Şehrin geçmişi taa 11. yüzyıla dayanıyor. Gel gör ki 1654'de bir baruthanede meydana gelen "Delft Patlaması" kasabanın büyük kısmını yıkıyor, 100'ü aşkın kişi ölüyor, binlercesi yaralanıyor. Sonrasında şehri yeniden inşa ediyorlar ve bugün de fazla bozulmamış tablo çıkıyor ortaya.

17 Ekim 2014

Ölüme Şarapla Gitmek

Tanımadığım birinin intiharı darmadağın etti beni. İki gündür başka şey düşünemez oldum. Mehmet Pişkin. Veda videosunu, son şarabını ve sigarasını Facebook'ta paylaştıktan sonra kendini öldüren adam.

Alelade bir intihar değil, adam düpedüz ölümünü seçmiş. Alabildiğine zarif bir biçimde. Cesurca. Doğru mu yaptı bilemem ama öyle bir anlık gazla değil, üzerinde uzun uzun düşünerek, tartıp biçerek ölümü seçmiş. Konuşması, seçtiği veda şarkısı ("Everytime we say goodbye, I die a little...") bile kafasının çalıştığına işaret. Ama bakışları yorgun, gülümsemesi kırgın.

Hissettikleri, anlattıkları yakın geldi bana. Pek çoğumuza öyle geldi sanırım. Uçurumun kenarından aşağıya bakanlarımız için korktum, üzüldüm, sonra yine korktum. Ya bir şeyler bırakmak lazım buralara, ya da bırakıp gitmek lazım buraları. Ama bu dünya çok da müsaade etmiyor güzel şeylere. Daha ne kadar direnebiliriz ki?

Ekşisözlük'te 'bushu' öyle güzel özetlemiş ki her şeyi:

"güzel insanların tutunamadığı, tutunmak için neden bulamadığı bir düzende/zamanda/ortamda yaşamaya çalışmak"...

Huzurla dinle(n) güzel insan...

15 Ekim 2014

Balık Kafası Sanatı: Anne-Catherine Becker-Echivard






Hanım kızımızın adı Anne-Catherine Becker Echivard. Bu da websitesi: http://acbe.eu/
Bildiğimiz ruh hastası. Ama güzel ruh hastalarından.
Saygılar.

Anatomi Dersi / Leçon d'Anatomie

Duvar / The Wall
Sushi Bar

5 Ekim 2014

Tezkere ve Memleketin Beyin Ölümü

Ve bir tezkere daha geçer hayatımızdan. Sessiz sedasız. O kadar umursamayız ki dönüp bakmayız bile. Oysa ki her tezkere bir savaş ilanıdır. Gönderilen askerdir. Komşu bir ülkeye icazet almadan girmektir. Komşunun muhtemelen silahla karşılık vermesidir. Ve daha bir sürü şey.

1 Mart 2003'e dönelim. Irak için tezkere çıkarılacak, ABD adeti olduğu gibi ellerini fazla kana bulamadan başkalarını operasyonda piyon olarak öne sürüp, Türkiye'yi de askeri üs olarak kullanıp Saddam'ı devirecek. O zamanın Başbakanı Erdoğan tezkere çıkacak dedi. Oylama günü 533 milletvekilinden 250 ret, 264 kabul, 19 çekimser oy çıktı. Fakat gerekli olan 268 oylu salt çoğunluk yakalanamadı. Nasıl olduysa AKP fire verdi, ilk kez parti içinde Erdoğan'ın istediği olmadı. Zaten 13 yıllık AKP ileri demokrasisinde bir daha da vuku bulmadı böyle bir şey. Sonuç ne olursa olsun hepimiz tartıştık girelim mi girmeyelim mi, televizyonda gazetelerde aylarca yazıldı çizildi, kamuoyu savaşa girmenin bilincini yaşadı doya doya. Umursadık kısaca.

IŞİD'in Etki Alanı, Temmuz 2014
(işgal altındaki bölgeler ve şehirler kırmızıyla işaretli)
Bu sefer tık yok. Sanki başka ülkede oluyor oylama. Sanki bizim askerimiz değil oraya canını vermeye giden. Ulan sen Fransa mısın üç savaş uçağı göndereceksin Irak'a, Suriye'ye, tepeden beş bomba bırakacaksın, sonra operasyona katılmanın gururuyla çekip gideceksin? Senin Suriye sınırın 877 km, Irak sınırın 331 km. Toplam 1208 km. Kontrolü imkansız bir alan. Söylenene göre adam başı 50 dolara Suriye'den Türkiye'ye kaçak girebiliyorsun. Bunu yapabilen senin benim gibi normal insan. Adam keserek cennete gideceğine inanan, kana susamış, eli silahlı IŞİD teröristi kim bilir ne kadar kolay geçer o sınırdan, geçince de neler yapabilir?

Aylardır konuşuluyor, Türkiye IŞİD'in toplanma üssü oldu diye. Birçok ilde, ilçede beyin yıkama merkezleri kuruldu, insanlar çoluğunu çocuğunu

23 Eylül 2014

İspanya'da Çin Lokantası Kapatmak

Öyle her babayiğidin harcı değil o iş.
1963'de "55 Days at Peking" (Pekin'de 55 Gün) filmi çekiliyor. Hikaye Çin'de geçiyor. Tabi o zamanlar Çin sıkı komünist, bugünkü gibi sulandırılmış değil. Amerikalılar elini kolunu sallaya sallaya gidip çekim yapamıyorlar, izin çıkmıyor.
Bunun üzerine yapımcılar Madrid yakınlarında minik bir Pekin yaratıyorlar. Ama filmin konusu gereği bir sürü, bir sürü çekik figüran lazım. Öyle üç beş değil, 2000'e yakın adam lazım. O yıllarda henüz Uzakdoğu'dan Avrupa'ya akın akın göç olmamış. Çok seçenek yok, önce Madrid'den, sonra tüm İspanya'dan topu topu 150 kişi toplayabiliyorlar. Yetmeyince de Avrupa'nın her yerinden otobüs otobüs, uçak uçak adam taşıyorlar sete.


Bu arada filmin çekildiği süre boyunca, restoran sahibinden ustasına, garsonuna herkes artistlik peşinde olduğundan İspanya'daki neredeyse tüm Çin lokantaları kapalı kalıyor. İspanya perişan, Çin yemeğine aç...

19 Eylül 2014

Ve İskoçya Bağımsızlığa Hayır Der

4,2 milyon İskoç seçmenden oy kullanan 3,6 milyonun %55'i Birleşik Krallık'ı tercih etti. Sıkı bir "evet" kampanyası yürüten bağımsızlık yanlılarıysa hüsrana uğradı.

Neden bağımsızlık?
Önce İskoçya'nın yapısını anlamak gerek. 1707'ye kadar bağımsız bir krallık olan, o tarihten itibaren ise İngiliz krallığıyla birleşen bir bölgeden bahsediyoruz. Dolayısıyla geçmişten gelen bir milli bilinç ve gurur var. Taraflar arasında yapılan anlaşmalara göre -sonuncusu Scotland Act 2012- İskoçya belli alanlarda Birleşik Krallık'a tabi; vergiler, savunma, sosyal güvenlik, dış politika, enerji, vs.
Buna karşılık bazı konularda bağımsızlar, bunların başında da hukuk, eğitim, sağlık ve tarım geliyor. Her ne kadar Kraliçe II. Elizabeth devlet başkanı olsa da İskoçya, vekillerini yerel seçimlerle belirlediği bir parlamentoya sahip. Hükümetin başında da kraliçe tarafından atanan bir başbakan var. Şu anki bölgesel başbakan Alex Salmond bağımsızlık kampanyasını yürüten kişi. İskoçya ayrıca Birleşik Krallık parlamentosunda da temsil ediliyor. Kendi bayrağı ve bir başkenti -Edinburgh- var.

Aman petrol, canım petrol
Uzun lafın kısası biraz özerk, biraz değil, durum karışık. Fakat dünkü referandumda tarihten gelen

13 Eylül 2014

Seyahat Ettiren 33 Film - 33 Must-See Travel Movies

Hani bazen insan hayatın daracık çerçevesinde sıkışıp kalır. Koşar adım uzaklaşmak ister, bir milim gidemez. Duvarlar birbirine daha bir yakın, odalar daha bir küçülmüş, solunan hava bile daha bir tatsız gelir.
İşte öyle günlerde insana fazladan bir nefes lazım olur.
Dünyada bambaşka yerler, insanlar var dedirten, seyahat hayali kurdurtan, nefes aldırtan filmleri üşenmedim düşündüm taşındım, listesini yaptım. Atladıklarım varsa yazın, yazın ki çeşit olsun.
Mutlu seyirler!


For those who just want to have a break from their routines and those who wish to run away... This is a list of movies that will make you dream of travelling.
Feel free to add yours in case I've missed them. And enjoy!


  1. The African Queen / Afrika Kraliçesi (1951)                                    Yönetmen/Director: John Huston 
  2. Roman Holiday / Roma Tatili (1953)                                              Yönetmen/Director: William Wyler
  3. Summertime / Yaz (1955)                                                            Yönetmen/Director: David Lean
  4. Around the World in 80 Days / 80 Günde Devrialem (1956)                 Yönetmen/Director: Michael Anderson
  5. It Started in Naples / Macera Böyle Başladı (1960)                          Yönetmen/Director: Melville Shavelson
  6. Dersu Uzala (1975)                                                                                Yönetmen/Director: Akira Kurosawa
  7. A Passage to India / Hindistan'a Bir Geçit (1984)                                                        Yönetmen/Director: David Lean
  8. Out of Africa / Benim Afrikam (1985)                                                                          Yönetmen/Director: Sydney Pollack
  9. Empire of the Sun / Güneş İmparatorluğu (1987)                                                            Yönetmen/Director: Steven Spielberg
  10. The Last Emperor / Son İmparator (1987)                                                                  Yönetmen/Director: Bernardo Bertolucci
  11. Indiana Jones and the Last Crusade / Indiana Jones Son Macera (1989)                            Yönetmen/Director: Steven Spielberg
  12. Baraka (1992)                                                                                                                 Yönetmen/Director: Ron Frick

9 Eylül 2014

Masal Saati

Beşiktaş'ın taraftar grubu Çarşı 35 adam ve 2 tabancayla darbe yapacakmış.
Lüks rezidans inşaatında, asansör katliamında can veren 10 gariban işçinin hesabı kesin sorulacakmış.
Türkiye IŞİD'in kafasını kafasını ezecek, çok pişman edecekmiş.

Mış mış da muş muş...
Aman sabahlar olmasın masalsı ülkemde...

28 Ağustos 2014

Sevgili Panda, Üç Kuruşluk Bambuya Kendini Satmayacaktın

Şu dünyada pandalar olmasa yemin ederim hiç çekilmez buralar. Tipini sevdiğimin pandası. Malum kendisinin nesli tehlikede. Bunu zaten yıllardır biliyoruz da, bu sevimli tosunlar da duruma uyanmışlar herhalde.
Çin resmi haber ajansı Xinhua'ya göre Çin'deki bir panda koruma merkezinde doğum yapması beklenen "Ai Hin" bir anda hamilelik belirtileri göstermeyi durdurmuş. Meğer merkezde hamile pandalara 10 numara 5 yıldızlı tatilci muamelesi yapılıyormuş: klimalı oda, ekstra bambu ve meyve, özel bakım... Merkezin uzmanlarından Wu Kongju pandalar arasında daha zeki olanların bu fırsatlardan yararlanmak için sahte gebelik belirtileri gösterebildiklerini söylemiş.

Allah iyiliğini versin sevgili panda, sen de ademoğlu gibi uyanık çıktın, üç kuruşluk bambuya sattın kendini. Sabah sabah asabımı bozdun.

25 Ağustos 2014

Hikayesi Olan Fotoğraflar Vol.2










Solda.
İnsanoğlunun müziği. New York, Coney Island.
Fotoğrafçı Harold Feinstein. 1950.






Altta. 
Kulağına takılan kulaklıkla 9 yaşında ilk kez ses duyan işitme engelli Harold Whittles'ın şaşkınlığı. 
Fotoğrafçı Jack Bradley. 1974.







5 Ağustos 2014

Hiçbir Şeyin Yazısı

Savaş kötü şey yazısı değil bu. Ama kötü şey.
Mini mini bebeler ölüyor yazısı da değil. Ama ölüyor işte.
Dünyanın çivisi neden çıktıyı yazmayacağım. Ama kendi pisliğimizde boğulduk, ağlayanımız yok.
Gazze'si, Nijerya'sı, Irak'ı, Afganistan'ı, orası burası, her yer kan gölü yazısı hiç değil. Ama bir yerlerde kan oluk oluk akıyor, kalan yerlerse kangren.
Ekseriyetle de din adına kafa kesiliyor hiç demeyeceğim. Ama ormanda yabani mantar toplar gibi kelle topluyor "müminler".
Ha bu arada iklim de değişmiyor zaten.

Demek ki neymiş? Bu hiçbir şeyin yazısı değilmiş. Saygılar.

"Barışı sevenler, savaşı sevenler kadar organize olmayı öğrenmeli". Martin Luther King Jr.

25 Temmuz 2014

4'ünden 25'ine Ressam: Telmo Pieper

Telmo Pieper 4 yaşında çizdiği resimleri koca adam olunca dijital ortamda yine, yeni, yeniden çizmiş.
Tadından yenmez.