10 Şubat 2014

Demokrasi Bize Neden İki Beden Büyük?

Mazur görün ama alışmamış kıçta don durmazmış. Demokrasi de bir türlü olmuyor üstümüze, eğreti duruyor, bir tarafı kapatınca öbür taraf açıkta kalıyor. Uzun süre de yıldızımız barışacak gibi görünmüyor.

Bizim vatandaşa sorsan dört senede bir sandık başına gidip oy vermek kafi, bazen onu bile çok görüyor. Bilmez ki oy vermek işin sadece başıdır. Bilmez ki temel hakları vardır. Bilmez ki o oya da, haklara da sahip çıkmak gerekir. Bilmez ki İngiliz, kralının yetkilerini kısıtlayan Magna Carta'yı 13. yüzyılda yazmıştır. Bilmez ki elin Romalısı 2000 sene evvel güçler ayrımını bulmuştur. Bilmez ki Montesquieu 1748'de bunu zihinlere öyle bir yerleştirmiştir ki yarım asır sonra bu ve benzer fikirlerden yola çıkarak Fransa'da halk ihtilal yapmıştır. Bilmez ki yargı-yasama-yürütmeyi birbirinden ayıran kuvvetler ayrılığı laf kalabalığı değildir. Tarihte örneği çoktur, ruh hastasının teki iktidara gelirse aklına eseni yapamasın, kontrol mekanizmaları olsun diyedir. Bilmez ki adalet sadece bir kadın ismi değil, insan gibi yaşamanın güvencesidir. Bilmez ki demokrasi de bir kültürdür. Bilmez de bilmez işte. Bilmediğini bile bilmez.
Bilmez çünkü bu haklar için mücadele etmemiş, kafa yormamış, canını vermemiştir.
Bilmez çünkü karnını doyurmak, fazla da sesini çıkarmamak gibi hep başka öncelikleri olmuştur. Zamanının ve toplumunun çok ilerisinde bir lider ona hediye etmiştir bunları. Kıymetini bilmeyi bırak hala sindirmek için debelenir. Oyu veren bunları bilmeyince oyu alan da seçilmenin bildiğini okumak demek olmadığını bilmez, derhal gözü döner, hakkı hukuku askıya alır.
Osmanlı ahalisine 'tebaa' denir. Tâbi olmaktan gelir, kişi padişaha aittir, saray mutfağındaki kevgirden farksızdır. Kalk sen tebaa olmak genetik kodlarına yüzyıllar boyunca işlenmiş adama "kardeş sen milletsin, hakların var, özgürsün" de. Kalk sen nüfus sayımında köydeki davar kadar ehemmiyeti olmayan kadına 80 sene önce oy hakkı ver. Ne zorun var? Tersine, aptallaştırılan, cahil bırakılan bir toplumu yönetmek kolaydır, vur kafasına al lokmasını.

Kalkınma proje mroje yalan, akşam evine kuru ekmek götüremeyen adamın kapısına seçime üç kala patates çuvalını dayamak en başarılı seçim stratejisi olunca; berbat eğitim sisteminle pert ettiğin kuşakların kafasındaki tek başarı kriteri kısa yoldan ve ne pahasına olursa olsun, köşeyi dönmek olunca; üç kuruşluk menfaat uğruna rüzgarın yönünü takip eden çakma gazeteci-aydın-sivil toplum kuruluşları başımıza adam olunca; sonuç bu Türkiye olur tabii. Bilinçli seçmenini sevdiğim memleketim.

Başbakan haklı; medya yöneticilerine muhalefet haberleri geçtiklerinde "yormayın beni artık" diye ayar vermekte; ucu kendisine dokunan yolsuzluk soruşturmasında karşısına çıkan herkesi alaşağı etmekte; tüm yargıyı kendi atadığı 'Adalet' Bakanına bağlamakta; başı her sıkıştığında "milletin iradesi"ne sığınmakta; gençlerimizi kötü yola düşürmeye meyilli internete sansür getirmekte; her eleştirene "sen kimsin lan" diyip açık, kapalı, Allah ne verdiyse tehdit etmekte; her protestoyu, bırak konuyu kavramayı, daha protestocular bir araya gelemeden dümdüz ettirmekte; bize sık sık "ileri demokrasi" dersi vermekte haklı...
Az bile, ben olsam beter ederim...

7 yorum:

  1. Ellerine sağlık Zip İşleri... Yazının başını ve sonunu atınca, hayatımın yazısını bir solukta okudum. Istersen bunu yayınlama yada kırp

    YanıtlaSil
  2. Valla süper yazı! İyi bir gazeteye yaz, baş köşe yazarı diye okursun. Kalemine sağlık!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Lulu'cum, hemen de havaya girerim =)

      Sil
  3. Şu anki idare tarafından yapılan yanlışlar konusunda hemfikiriz.Serzenişinizde haklı olsanız da, Osmanlı'da insana verilen değer hakkında kati olarak yanılıyorsunuz. İnsan el üstünde tutulmamış olsa, dünya üzerindeki en problemli coğrafyalar bunca zaman adaletle ve huzurla idare edilemezdi. Komşu halklar bizi de tebanız yapın diye mektuplar yazmaz, medeniyetimizin ulaştığı seviyeyi ağzı açık izleyen Avrupalılar İstanbul sokaklarında cirit atmazdı. Millet itaat etmeye alışkındır doğru, ama tiranlara değil, adil olanlara. İnsan kimsenin malı değildir, olamaz, olmamıştır. Tabi olmak kelimesi köle olmak anlamına gelmez.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Osman bey, güzel bir noktaya değindiniz. Osmanlı'nın çoğu zaman fethettiği yerlerin iç işlerine coğrafi uzaklıktan dolayı çok fazla müdahale etmediği doğrudur. Osmanlı'nın yüzyıllar boyu birbiriyle hemen hiç bir ortak yönü olmayan toplumları bir arada huzur içinde tutabilmesinin yöntemi şudur: dini ve siyasi yöneticileri atar, asgari bir askeri birim yerleştirir, vergisini alır, çeşme camii gibi yatırımlarını yapar (özellikle Balkanlar bölgesine), orada yaşayanların etnik veya dini kimliğine dokunmaz, ancak bir ayaklanma ya da huzursuzlanma olduğu zaman doğrudan müdahale yoluna gider. Özellikle o dönemlerde savaşlardan ve istiladan bıkan toplumlar için çok kıymetlidir bunlar. Bu ülkelerin çoğunu görmüş ve hatta içinde yaşamış biri olarak, bu sistemin o koşullar için uygun bir yönetim biçimi olduğunu da düşünüyorum.
      Ancak bireysel olarak bakacak olursak, malumunuz padişahlara karşı gelmek de kimsenin harcı değildir, derhal kelle gider. Doğru veya yanlış tüm kararlar padişahça alınmaktadır. Tebaa olmak da budur işte; kat'iyen karışamadığın bir karar mekanizmasında ortaya çıkan sonuçları yaşamak zorunda kalmak ve can korkusuyla bunu eleştirmeyi aklından bile geçirememek.

      Sil
    2. Karışamamak... Doğru, son karar sultana aittir fakat, dinin de emrettiği gibi istişareye çoğu riayet etmiştir, ayrıca Yavuz gibi birine "kendine gel" diyecek, Kanuni'yi "senin istemenle olmaz, biz uygun görürsek yaptırırız" diye uyarabilecek devlet adamlarımız da çoğunluktadır, ki yükselişimizin temel sebeplerinden biri de budur. Çok aykırı olmadıkça ve saygısızlık içermedikçe, fikrini beyan edenlerin anında kellelerinden olması gibi bir örneği ben hatırlamıyorum, yanlışım varsa düzeltin. Ki özellikle Osmanlı toplumunda karışmamak, başkalarının kararlarının sonuçlarına katlanmak yoktur, beğenmedikleri her şeyi farklı vesilelerle( halkın, ulemanın ve askerin doğrudan iştirak ettiği isyanlar gibi) yöneticilere iletmişler, kimi zaman yöneticileri öldürüp, padişahı dahi hal etmişlerdir, ki bu da toplumun pasif, etliye sütlüye karışmayan, devlet idaresinden ve siyasetten anlamayan bir yapıda olmadığını ispatlar niteliktedir.
      Hem, son karar tek kişiye bağlı da olsa, şu anki demokrasi anlayışınn fersah fersah ilerisinde oldukları çok açık. Yavuz Bahadıroğlu'nun dediği gibi: "Osmanlı Devleti, adı konmamış bir cumhuriyettir."

      Sil