28 Aralık 2014

Hikayesi Olan Fotoğraflar Vol.3

İkinci Dünya Savaşı insanlık tarihi ve utancında öyle bir dönem ki, yazısı çizisi hikayesi kitabı fotoğrafı bin yıl geçse bitmez.
Bütün karanlığı içinde yine de ümit yeşerten, insanoğluna bir gıdım da olsa inancı yerine getiren birkaç resim buldum. Kendime saklayamadım.

Savaş süregelirken yeni ayakkabılarına kavuşan çocuğun tarifsiz mutluluğu
1940, Avusturya
Londra'da Holland-House Kütüphanesi Alman hava saldırılarında yıkılmış, ama bazıları için kitabın yeri ve zamanı yok
1 Ekim 1940, İngiltere

22 Aralık 2014

Üstüne Para Vermek

Reza Zarrab'ın adamında yakalanan rüşvet paraları faiziyle iade ediliyormuş.
Yolsuzluğu üstüne para verip kapatan tek millet olarak tarihe geçmiş olabiliriz. Çok tatlıyız çok.

7 Aralık 2014

Talat Halman'ın Ardından İki Kelam Etmek

Üç gün önce öyle birisi gitti ki aramızdan... Birkaç gazetede ufacık bir haber oldu, bitti. O da eski bakanlığının hatırına. Kızdım. Kıymetli insanları yaşarken harcamamıza, öldükten sonra bile hakkını teslim edememize kızdım... Üç kuruş etmeyecek ne idüğü belirsiz zavallıların manşetleri süslemesine, ülke idare etmesine, köşeyi hızlı yoldan dönmesine, televizyonlarda "uzman" olarak bize kakalanmasına... Sığırların dünyasında ot olmaya... Kızdım işte.

Wikipedia'da Talat Sait Halman'a bir bakın hele. Türkçe makale yarım sayfa, İngilizce başlık onun beş katı. Adam Amerika'nın en iyi üniversitelerinde, Princeton'da, Columbia'da, Pennsylvania'da, New York'da onlarca yıl hocalık yapmış, bölüm başkanı olmuş. Türk dilini, edebiyatını, kültürünü, Ortadoğu'yu, Yunus Emre'yi, Nasrettin Hocayı anlatmış. Mevlana'yı ABD'de meşhur etmiş. Shakespeare'i, Faulkner'ı, eskimo şiirlerini Türkçeye çevirmiş. Şiir yazmış bol bol. Onlarca kitap yayınlamış. Türkiye'nin ilk kültür bakanı olmuş. Tiyatroyu, sanatı desteklemiş, ama lafta değil, bunun amme ihtiyacı olduğuna gönülden inanarak yapmış bu işi. Memleketin ilk kültür elçisi olmuş. UNESCO Hizmet madalyası almış, İngiltere Kraliçesinden "Knight Grand Cross" alıp "sir" olmuş, dünya yazarlarının en meşhur oluşumu PEN'de yürütücü komite üyesi olmuş. Daha bu böyle gider.

Donanımlı zekasını kibar ve hınzır gülümsemesinin ardına gizler, karşısındakine tevazuyla yaklaşır, kimseyi kırmaz dökmezdi. Hayatımda gördüğüm en klas adamlardan biriydi.
En son Bilkent Üniversitesinde Edebiyat Fakültesi dekanıydı. Kapısındaki yazıyı gören herkes kendini bir toparlayıp öyle girerdi odaya: "Nezaketle çalınız, zarafetle giriniz."
Talat Hoca bize birkaç gömlek büyük geldi. Mekanı cennet olsun.

29 Kasım 2014

Kurbağayı Takip Et - Rainforest Alliance

"Kurbağayı takip et" diyen güzel hareket kendisi.
Birkaç kelimeyle özetlersek; toprak kullanım yöntemleri, iş teamülleri ve tüketici alışkanlıklarını değiştirerek biyo-çeşitliliğe sahip çıkmak ve sürdürülebilir geçim kaynakları yaratmak. Evet, evet biraz karmaşık oldu.
O zaman şöyle diyeyim: kıt kaynaklı dünyamıza sahip çıkarak üretmek-tüketmek. Ha tamam insanlar geçimlerini doğadan sağlasın, sağlasın ama üç-beş sene içinde doğayı, toprağı, hayvanları tüketip iki eli böğründe kalarak değil. Zira azıcık gözümüzü açarsak, dünyanın ufak ufak tükendiğini görmemek için saldım çayıra, mevlam kayıra gamsızlığında olmak gerek.

Basit bir sistem: Sen bir firmasın. Orman veya tarım ürünleri üretiyorsun. Ya da turizmle uğraşıyorsun ve sürdürülebilir yöntemler kullanıyorsun, karbon salımını azaltıyorsun. Başvuruyorsun Rainforest Alliance'a. Bunların 1987'den beri bir sürü sürdürülebilirlik kriteri var, seni denetliyorlar, standartları tutturuyorsan, veriyorlar sertifikanı, yapıştırıyorlar ürününe kurbağa etiketini.
Duyarlı müşteri de dünya kaynaklarını rasyonel kullanan, ortalığı toz duman etmeden üreten yeşil kurbağayı takip ediyor. Memleketimizde çok yaygın değil ama gelişmiş ülkelerde insanlar alışveriş yaparken bunları ciddi ciddi dikkate alıyor.
Birliğin websitesinde her ülkedeki kurbağalı ürünler listesi yayınlanıyor. Tam da burada.

10 Kasım 2014

10 Kasım Manşetleri

76 yıl sonra hiç tanışmadığımız biri için hala gözyaşı döküyorsak...
Yaptıklarını hiçe saymak için bazıları hala bunca didiniyorsa...
Didinip didinip o ismi yine de silemiyorlarsa...

Vardır O Adamda bir keramet.

(Kıyaslama sevenlere dipnot: 76 yıl sonra bugünkü "dünya liderleri"ne de böyle anılmak nasip olsa bari)

8 Kasım 2014

Bir Tutam Delft

Avrupa'da pek çok köy, kasaba, şehir etkiler insanı. Hatta bizim canım beton yığınlarıyla kıyaslayınca bazısı darmadağın eder adamı. Muhteşem binalar, cıvıl cıvıl meydanlar, keyifli kafeler, AVM manyağı olmamış insanlar ve daha bir sürü şey.
Ama bazı özel yerler vardır ki adımını atar atmaz içinde yaşama hayali kurdurtur, tüküre tüküre maşallah dedirtir. İşte Delft de benim gizli emeklilik planım. Havası da az daha güneşli olsa tadından yenmez.



Bisikletin yaşı olmaz
Hollanda'da çikolata kıvamında bir öğrenci şehri kendisi. 100.000 kişi ya var, ya yok. Güney Hollanda'da, Rotterdam'la Lahey arasında bulunuyor, otobüs ve trenle ulaşım sık ve kolay. Zaten hap kadar ülke, trenle iki şehirden de yaklaşık 15 dakikada varılıyor. Kasabanın içini de, dışını da kanallar sarmış. İki yakadaki kutu kutu, bitişik evler köprülerle bağlı. Bir Hollanda klasiği olarak yaygın ulaşım aracı bisiklet. 1842'de kurulmuş Delft Teknik Üniversitesi 19.000 öğrencisi, 2.500 akademisyeniyle kasabanın can damarı. Kasabanın bir de "Delft Mavisi" porselenleri meşhur. Porselen deyip geçmeyin, 1600'lerden itibaren bunların koleksiyonları zengin aileler arasında nispet konusuymuş. Bugün eski usulde üretim yapan tek bir porselen fabrikası kalmış, onun da ürünleri hediyelik eşya dükkanlarında gani.

Şehrin geçmişi taa 11. yüzyıla dayanıyor. Gel gör ki 1654'de bir baruthanede meydana gelen "Delft Patlaması" kasabanın büyük kısmını yıkıyor, 100'ü aşkın kişi ölüyor, binlercesi yaralanıyor. Sonrasında şehri yeniden inşa ediyorlar ve bugün de fazla bozulmamış tablo çıkıyor ortaya.

17 Ekim 2014

Ölüme Şarapla Gitmek

Tanımadığım birinin intiharı darmadağın etti beni. İki gündür başka şey düşünemez oldum. Mehmet Pişkin. Veda videosunu, son şarabını ve sigarasını Facebook'ta paylaştıktan sonra kendini öldüren adam.

Alelade bir intihar değil, adam düpedüz ölümünü seçmiş. Alabildiğine zarif bir biçimde. Cesurca. Doğru mu yaptı bilemem ama öyle bir anlık gazla değil, üzerinde uzun uzun düşünerek, tartıp biçerek ölümü seçmiş. Konuşması, seçtiği veda şarkısı ("Everytime we say goodbye, I die a little...") bile kafasının çalıştığına işaret. Ama bakışları yorgun, gülümsemesi kırgın.

Hissettikleri, anlattıkları yakın geldi bana. Pek çoğumuza öyle geldi sanırım. Uçurumun kenarından aşağıya bakanlarımız için korktum, üzüldüm, sonra yine korktum. Ya bir şeyler bırakmak lazım buralara, ya da bırakıp gitmek lazım buraları. Ama bu dünya çok da müsaade etmiyor güzel şeylere. Daha ne kadar direnebiliriz ki?

Ekşisözlük'te 'bushu' öyle güzel özetlemiş ki her şeyi:

"güzel insanların tutunamadığı, tutunmak için neden bulamadığı bir düzende/zamanda/ortamda yaşamaya çalışmak"...

Huzurla dinle(n) güzel insan...

15 Ekim 2014

Balık Kafası Sanatı: Anne-Catherine Becker-Echivard






Hanım kızımızın adı Anne-Catherine Becker Echivard. Bu da websitesi: http://acbe.eu/
Bildiğimiz ruh hastası. Ama güzel ruh hastalarından.
Saygılar.

Anatomi Dersi / Leçon d'Anatomie

Duvar / The Wall
Sushi Bar

5 Ekim 2014

Tezkere ve Memleketin Beyin Ölümü

Ve bir tezkere daha geçer hayatımızdan. Sessiz sedasız. O kadar umursamayız ki dönüp bakmayız bile. Oysa ki her tezkere bir savaş ilanıdır. Gönderilen askerdir. Komşu bir ülkeye icazet almadan girmektir. Komşunun muhtemelen silahla karşılık vermesidir. Ve daha bir sürü şey.

1 Mart 2003'e dönelim. Irak için tezkere çıkarılacak, ABD adeti olduğu gibi ellerini fazla kana bulamadan başkalarını operasyonda piyon olarak öne sürüp, Türkiye'yi de askeri üs olarak kullanıp Saddam'ı devirecek. O zamanın Başbakanı Erdoğan tezkere çıkacak dedi. Oylama günü 533 milletvekilinden 250 ret, 264 kabul, 19 çekimser oy çıktı. Fakat gerekli olan 268 oylu salt çoğunluk yakalanamadı. Nasıl olduysa AKP fire verdi, ilk kez parti içinde Erdoğan'ın istediği olmadı. Zaten 13 yıllık AKP ileri demokrasisinde bir daha da vuku bulmadı böyle bir şey. Sonuç ne olursa olsun hepimiz tartıştık girelim mi girmeyelim mi, televizyonda gazetelerde aylarca yazıldı çizildi, kamuoyu savaşa girmenin bilincini yaşadı doya doya. Umursadık kısaca.

IŞİD'in Etki Alanı, Temmuz 2014
(işgal altındaki bölgeler ve şehirler kırmızıyla işaretli)
Bu sefer tık yok. Sanki başka ülkede oluyor oylama. Sanki bizim askerimiz değil oraya canını vermeye giden. Ulan sen Fransa mısın üç savaş uçağı göndereceksin Irak'a, Suriye'ye, tepeden beş bomba bırakacaksın, sonra operasyona katılmanın gururuyla çekip gideceksin? Senin Suriye sınırın 877 km, Irak sınırın 331 km. Toplam 1208 km. Kontrolü imkansız bir alan. Söylenene göre adam başı 50 dolara Suriye'den Türkiye'ye kaçak girebiliyorsun. Bunu yapabilen senin benim gibi normal insan. Adam keserek cennete gideceğine inanan, kana susamış, eli silahlı IŞİD teröristi kim bilir ne kadar kolay geçer o sınırdan, geçince de neler yapabilir?

Aylardır konuşuluyor, Türkiye IŞİD'in toplanma üssü oldu diye. Birçok ilde, ilçede beyin yıkama merkezleri kuruldu, insanlar çoluğunu çocuğunu

23 Eylül 2014

İspanya'da Çin Lokantası Kapatmak

Öyle her babayiğidin harcı değil o iş.
1963'de "55 Days at Peking" (Pekin'de 55 Gün) filmi çekiliyor. Hikaye Çin'de geçiyor. Tabi o zamanlar Çin sıkı komünist, bugünkü gibi sulandırılmış değil. Amerikalılar elini kolunu sallaya sallaya gidip çekim yapamıyorlar, izin çıkmıyor.
Bunun üzerine yapımcılar Madrid yakınlarında minik bir Pekin yaratıyorlar. Ama filmin konusu gereği bir sürü, bir sürü çekik figüran lazım. Öyle üç beş değil, 2000'e yakın adam lazım. O yıllarda henüz Uzakdoğu'dan Avrupa'ya akın akın göç olmamış. Çok seçenek yok, önce Madrid'den, sonra tüm İspanya'dan topu topu 150 kişi toplayabiliyorlar. Yetmeyince de Avrupa'nın her yerinden otobüs otobüs, uçak uçak adam taşıyorlar sete.


Bu arada filmin çekildiği süre boyunca, restoran sahibinden ustasına, garsonuna herkes artistlik peşinde olduğundan İspanya'daki neredeyse tüm Çin lokantaları kapalı kalıyor. İspanya perişan, Çin yemeğine aç...

19 Eylül 2014

Ve İskoçya Bağımsızlığa Hayır Der

4,2 milyon İskoç seçmenden oy kullanan 3,6 milyonun %55'i Birleşik Krallık'ı tercih etti. Sıkı bir "evet" kampanyası yürüten bağımsızlık yanlılarıysa hüsrana uğradı.

Neden bağımsızlık?
Önce İskoçya'nın yapısını anlamak gerek. 1707'ye kadar bağımsız bir krallık olan, o tarihten itibaren ise İngiliz krallığıyla birleşen bir bölgeden bahsediyoruz. Dolayısıyla geçmişten gelen bir milli bilinç ve gurur var. Taraflar arasında yapılan anlaşmalara göre -sonuncusu Scotland Act 2012- İskoçya belli alanlarda Birleşik Krallık'a tabi; vergiler, savunma, sosyal güvenlik, dış politika, enerji, vs.
Buna karşılık bazı konularda bağımsızlar, bunların başında da hukuk, eğitim, sağlık ve tarım geliyor. Her ne kadar Kraliçe II. Elizabeth devlet başkanı olsa da İskoçya, vekillerini yerel seçimlerle belirlediği bir parlamentoya sahip. Hükümetin başında da kraliçe tarafından atanan bir başbakan var. Şu anki bölgesel başbakan Alex Salmond bağımsızlık kampanyasını yürüten kişi. İskoçya ayrıca Birleşik Krallık parlamentosunda da temsil ediliyor. Kendi bayrağı ve bir başkenti -Edinburgh- var.

Aman petrol, canım petrol
Uzun lafın kısası biraz özerk, biraz değil, durum karışık. Fakat dünkü referandumda tarihten gelen

13 Eylül 2014

Seyahat Ettiren 33 Film - 33 Must-See Travel Movies

Hani bazen insan hayatın daracık çerçevesinde sıkışıp kalır. Koşar adım uzaklaşmak ister, bir milim gidemez. Duvarlar birbirine daha bir yakın, odalar daha bir küçülmüş, solunan hava bile daha bir tatsız gelir.
İşte öyle günlerde insana fazladan bir nefes lazım olur.
Dünyada bambaşka yerler, insanlar var dedirten, seyahat hayali kurdurtan, nefes aldırtan filmleri üşenmedim düşündüm taşındım, listesini yaptım. Atladıklarım varsa yazın, yazın ki çeşit olsun.
Mutlu seyirler!


For those who just want to have a break from their routines and those who wish to run away... This is a list of movies that will make you dream of travelling.
Feel free to add yours in case I've missed them. And enjoy!


  1. The African Queen / Afrika Kraliçesi (1951)                                    Yönetmen/Director: John Huston 
  2. Roman Holiday / Roma Tatili (1953)                                              Yönetmen/Director: William Wyler
  3. Summertime / Yaz (1955)                                                            Yönetmen/Director: David Lean
  4. Around the World in 80 Days / 80 Günde Devrialem (1956)                 Yönetmen/Director: Michael Anderson
  5. It Started in Naples / Macera Böyle Başladı (1960)                          Yönetmen/Director: Melville Shavelson
  6. Dersu Uzala (1975)                                                                                Yönetmen/Director: Akira Kurosawa
  7. A Passage to India / Hindistan'a Bir Geçit (1984)                                                        Yönetmen/Director: David Lean
  8. Out of Africa / Benim Afrikam (1985)                                                                          Yönetmen/Director: Sydney Pollack
  9. Empire of the Sun / Güneş İmparatorluğu (1987)                                                            Yönetmen/Director: Steven Spielberg
  10. The Last Emperor / Son İmparator (1987)                                                                  Yönetmen/Director: Bernardo Bertolucci
  11. Indiana Jones and the Last Crusade / Indiana Jones Son Macera (1989)                            Yönetmen/Director: Steven Spielberg
  12. Baraka (1992)                                                                                                                 Yönetmen/Director: Ron Frick

9 Eylül 2014

Masal Saati

Beşiktaş'ın taraftar grubu Çarşı 35 adam ve 2 tabancayla darbe yapacakmış.
Lüks rezidans inşaatında, asansör katliamında can veren 10 gariban işçinin hesabı kesin sorulacakmış.
Türkiye IŞİD'in kafasını kafasını ezecek, çok pişman edecekmiş.

Mış mış da muş muş...
Aman sabahlar olmasın masalsı ülkemde...

28 Ağustos 2014

Sevgili Panda, Üç Kuruşluk Bambuya Kendini Satmayacaktın

Şu dünyada pandalar olmasa yemin ederim hiç çekilmez buralar. Tipini sevdiğimin pandası. Malum kendisinin nesli tehlikede. Bunu zaten yıllardır biliyoruz da, bu sevimli tosunlar da duruma uyanmışlar herhalde.
Çin resmi haber ajansı Xinhua'ya göre Çin'deki bir panda koruma merkezinde doğum yapması beklenen "Ai Hin" bir anda hamilelik belirtileri göstermeyi durdurmuş. Meğer merkezde hamile pandalara 10 numara 5 yıldızlı tatilci muamelesi yapılıyormuş: klimalı oda, ekstra bambu ve meyve, özel bakım... Merkezin uzmanlarından Wu Kongju pandalar arasında daha zeki olanların bu fırsatlardan yararlanmak için sahte gebelik belirtileri gösterebildiklerini söylemiş.

Allah iyiliğini versin sevgili panda, sen de ademoğlu gibi uyanık çıktın, üç kuruşluk bambuya sattın kendini. Sabah sabah asabımı bozdun.

25 Ağustos 2014

Hikayesi Olan Fotoğraflar Vol.2










Solda.
İnsanoğlunun müziği. New York, Coney Island.
Fotoğrafçı Harold Feinstein. 1950.






Altta. 
Kulağına takılan kulaklıkla 9 yaşında ilk kez ses duyan işitme engelli Harold Whittles'ın şaşkınlığı. 
Fotoğrafçı Jack Bradley. 1974.







5 Ağustos 2014

Hiçbir Şeyin Yazısı

Savaş kötü şey yazısı değil bu. Ama kötü şey.
Mini mini bebeler ölüyor yazısı da değil. Ama ölüyor işte.
Dünyanın çivisi neden çıktıyı yazmayacağım. Ama kendi pisliğimizde boğulduk, ağlayanımız yok.
Gazze'si, Nijerya'sı, Irak'ı, Afganistan'ı, orası burası, her yer kan gölü yazısı hiç değil. Ama bir yerlerde kan oluk oluk akıyor, kalan yerlerse kangren.
Ekseriyetle de din adına kafa kesiliyor hiç demeyeceğim. Ama ormanda yabani mantar toplar gibi kelle topluyor "müminler".
Ha bu arada iklim de değişmiyor zaten.

Demek ki neymiş? Bu hiçbir şeyin yazısı değilmiş. Saygılar.

"Barışı sevenler, savaşı sevenler kadar organize olmayı öğrenmeli". Martin Luther King Jr.

25 Temmuz 2014

4'ünden 25'ine Ressam: Telmo Pieper

Telmo Pieper 4 yaşında çizdiği resimleri koca adam olunca dijital ortamda yine, yeni, yeniden çizmiş.
Tadından yenmez.

21 Temmuz 2014

Otoriteye İtaat - Milgram'dan Gazze'ye

Hastayız otoriteye. Sorsan mangalda kül bırakmayız, "yok efendim bana kimse istemediğim şeyi yaptıramaz", palavra tabii. Gizli gizli seviyoruz komut almayı, güdülmeyi. Zaten Başbakan höt dedikçe milletçe mest olmamızın akılla başka izahı olamaz.

1962 yılı. 2.Dünya Savaşı bitmiş, Nuremberg Mahkemesinde Nazi savaş suçluları yargılanmış, hemen hepsi "biz görevimizi yaptık, komutları uyguladık" savunmasına sığınmış. İşte buradan yola çıkarak Yale Üniversitesinden Stanley Milgram itaat üzerine şu deneyi yapmış:
Farklı sosyokültürel ortamlardan 40 denek seçilir, bunlara öğretmen rolü verilir. Yan odada bir öğrenci bulunur, kendisi aslında aktördür ama deneklerin bundan haberi yoktur. Denekler sorular soracak, her yanlış cevapta görmedikleri ama duyabildikleri öğrenciye bir düğmeye basarak elektrik akımı vereceklerdir. 15 voltla başlanır, her yanlışta 15'er volt artarak 450 volta kadar çıkılır. Tabii ki akım makım yoktur aslında ama denekler bunu bilmez. Verilen elektrik yükseldikçe öğrenci acı çığlıkları atar, kalp rahatsızlığından dem vurur, duvarları yumruklar. 135 voltta bazı denekler deneyi sorgulamaya başlasalar da bir şeyden sorumlu olmadıkları belirtilince devam ederler. Denekler tereddüt ettikçe yanlarında bulunan deney sorumlusu -otorite figürü- devam etmelerini söyler. Ve zorlanarak da olsa devam ederler. Çığlıklara rağmen hiçbir denek 300 volttan önce deneyi terk etmez. 40 denekten 26'sı 450 volta kadar çıkar. %65! Aynı deney farklı ülkelerde de denenir, ve bu oran yer yer %85'e ulaşır.
Milgram deneyinden çıkan sonuç; KİŞİLER, uygun ortam bulduğunda, otorite tarafından desteklendiğinde, SADİSTLEŞEBİLİYOR, AKIL ALMAZ ŞİDDET EYLEMLERİ GERÇEKLEŞTİREBİLİYOR.

18 yaşında eline silah tutuşturulmuş İsrailli çocuk askerlerin bilgisayar oyunu oynar gibi Gazze'de çoluk çocuk demeden insanları patır patır vurması; Hamas'ın da akça pakça bir oluşum olmaması, otoriter yönetimiyle Filistinlileri canından bezdirmek bir yana yeri geldiğinde kendi halkını canlı kalkan olarak kullanması; ölen Filistinlilerin yasını

5 Temmuz 2014

Bir Tutam Monaco

Bond filmleri gibi. Afili ağabeyler, ablalar her yerde. Köpekler bile havalı, Karabaş tadında sevemezsin. Şaşaalı arabalar, yatlar, katlar. Altında cip, Bebek sahilinde turlayan veletlerin sonradan görmeliği yok. Zaten memlekette herkes zengin olunca olağanüstü bir durum olmuyor bu. Malum, Monaco dünyanın en kodaman para babalarının yerleşip paraları çatır çatır yediği şehir devlet. Vatikan'dan sonra dünyanın en küçük 2. ülkesi, 2 km2 bile değil. Alan küçük olunca güzelim şehri koca koca binalarla doldurmuşlar, o pek olmamış. Nüfusu topu topu 30.000. Vergi cenneti diye biliniyor, zira gelir vergisi alınmıyor. Bir tek Fransa'nın baskısı üzerine zenginler gelip vergi kaçıramasın diye Fransızlardan alınıyor. Ne alaka diyeceksiniz, demeyin. Tarih boyunca ülkenin komşu Fransa'yla çok yakın ilişkileri olmuş. 1918'de imzalanan anlaşmadan beri Monako Prensliği Fransa'nın askeri koruması altında. Aynı anlaşmaya göre ülkeyi 1297'den beri yöneten Grimaldi ailesinden hükümdar prensin erkek evladı olmazsa ülke Fransa'ya bağlanacak. Neyse ki Prens III.Rainier Hollywood efsanelerinden Grace Kelly'yi kendine eş, çocuklarına ana yapmış da bağımsızlık sürmüş. 2002 anlaşmasında bu erkek varis konusu kalkmış da halk rahat bir nefes almış.
Yeri gelmişken söyleyeyim, Monaco'yu Foçalılar kurmuş. Evet evet, hani İzmir'in şirin sahil kasabasının eski sakinleri.

Gelelim bugüne. Ben gittiğimde sene 2009'du, küresel kriz birkaç ay önce patlak vermiş, ama daha Monaco'yu kasıp kavurmamıştı. Sokaklarda lüks şubelerini gördüğümüz bankaların bir kısmı kısa süre sonra kepenk indirecekse de bu durum ekonominin can damarı casinoların dolup taşmasına engel değildi. Ana cadde -ki kendisi aynı zamanda Formula 1 pisti- sizi doğrudan Monte Carlo Casinosuna götürüyor. Şehrin göbeğinde lale bahçeleri içindeki heybetli bina, Monaco'yu kumar merkezi yapmayı aklına koymuş, burnu iyi koku alan bir iş kadını olan Prenses Caroline'nin öncülüğünde 1863'de yapılmış.

1 Temmuz 2014

Yaprak Sanatı - Leaf Art: Roy Mallari

Roy Mallari. Bir hayalci daha. Filipinli. Resim yapıyor kendisi. Malzemesi en doğalından, yaprak. Kese kese sanatını icra ediyor... Instagram'da "roy143" adıyla bulunuz, seviniz, sayınız.

30 Haziran 2014

Haberler Vol.10

28 Haziran 2014. Üsküdar Fethipaşa Korusu'ndaki koruma altındaki tarihi Hüseyin Avni Paşa Köşkü çıkan yangında kül oldu. Koru son olarak TMSF tarafından 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasında adı geçen müteahhit-işadamı Mehmet Cengiz'e satılmıştı.

28 Haziran 2014. Fethi Paşa Korusu, sade bir yangın töreniyle imara açıldı.

28 Haziran 2014. Mehmet Cengiz: "En son Topkapı Sarayı'nı da yakıp mesleği zirvede bırakmak istiyorum".

Not: Son iki haber Zaytung ürünü olup, hiiiç bir sorumluluk kabul edilmez.

25 Haziran 2014

Güvercin İstilasından Tayyare Puluna

Güvercinler balkonu ele geçirdi. Her yumurtada hakimiyetlerini biraz daha ilan ettiler. Kolay lokma değildim aslında ama güvercinler dişli çıktı. Kuş değil, Viyana kapısındaki yeniçeri ordusu gibiydiler, ikisini kovdum, dördü döndü. Aldılar Viyana'yı. Sevmesek de alıştık birbirimize sonunda. Balkonda durum buyken son kalan gurur kırıntılarımla bari evi temizleyeyim de orada patron kimmiş anlasınlar diye düşündüm. 3 nolu güvercine "yavrum bi çay kap gel, işimiz var" dedim. Kolilere giriştik. İçlerinden taş plak çıktı bir ton. Taş plakların üstünde de "Tayyare Pulu". Merak sardı beni. Okuduklarım, elleri öpülesi insanların bu ülkeyi nasıl yokluktan var ettiğini hatırlattı.

1925'de Türk Tayyare Cemiyeti -bugünkü adıyla Türk Hava Kurumu- Atatürk'ün öncülüğünde kurulur. Memleketin uçakları halkın dişinden tırnağından artırdığı bağışlarla alınagelmiştir,